BİR UZAY EFSANESİ– Arthur C. Clarke

booksiay

BİR UZAY EFSANESİ– Arthur C. Clarke

Bir Uzay Efsanesi

Bir Uzay Efsanesi

Bir Uzay Destanı

Film Günlüğü

“26 Temmuz. Stanley’nin (36.) doğum günü.

Köye gittiğimde üzerinde şu notun yazılı olduğu bir kart buldum:

“Bütün dünya her an patlayabilecekken, nasıl mutlu bir doğum günü geçirebilirsin?”

Arthur C. Clarke

Bir Uzay Efsanesi ile alanlarında birer usta olarak kabul edilen iki isim olan Arthur C. Clarke ve Stanley Kubrick, bilimkurgunun dönüm noktalarından birine imza attılar.

Her iki eserin eşzamanlı kurgulanarak hayata geçirildiği 1968 yılında, önce film sonra roman yayınlandı. İki kafadarın birlikte yarattığı çalışmalarıyla, sularla kaplı olan üçte ikilik kısmında desteksiz üç dakika bile yaşayamadığı küçük mavi gezegenin, yüzeyinde takılıp kalan insanlığa, yıldızlardaki geleceğinin kehanetini sundular.

Dönemin ABD Başkanı John F. Kennedy’nin Ay’a bir insan gönderme hedefini dillendirdiği o yıllarda, herkes başını gökyüzüne kaldırmıştı. Uzay, Ay, Yıldızlar ve Gezegenler gündemin en heyecan verici konularıydı.

Filmin ve romanın yayınlanmasından aylar sonra,  Apollo 11, 16 Temmuz’da başlayan dünyanın en ünlü yolculuğunu  20 Temmuz 1969 günü saat 20:18’de aya iniş yaparak tamamlandı. Astronotlar Neil Armstrong ve Buzz Aldrin Ay yüzeyine iniş yapan ilk insanlar oldular.

Reklamlar

İnsanlık tarihindeki en büyük “ilk adımını” atmış oldu ve “Uzay” olgusu, bilimkurgu hayallerinden çıkarak gerçekliğe ilk kez dokundu.

Clarke ve Kubrick’ in arkadaşlığı ve birlikte yarattıkları eserler, insanın kökenleri, doğası, evrenin sınırları, nereden geldiğimiz ve nereye gittiğimiz hakkında, büyük ve derin sorular sorarak, kim olduğumuza dair “uyanışa” adım atmamızı sağlamıştır.

Bir anlamda hikâyelerindeki Ay Gözcüsü ’nün Monolit’i gibi…

 “O basit beyninin en küçük atomu yeni oluşumlar geçirirken,

Ay Gözcüsü ’nün hayatında, bir daha asla hatırlayamayacağı boşluklar vardı artık.

Eğer hayatta kalmayı başarırsa, genleri bu oluşumları gelecek kuşaklara aktarabilir,

böylelikle bu oluşumlar ölümsüzleşebilirdi.”

Arthur C. Clarke ve Stanley Kubrick: Uzaya Bakan İki Arkadaş

Uzun yolculuğun ilk adımları 1964’te atıldı.  Stanley Kubrick, Arthur C. Clarke ’a bilim kurgu filmi yapma düşüncesini anlatan bir mektup yazdı. Nisan 1964 ‘te mektuba yanıt veren Clarke, bu fikirle heyecanlandı. Aynı ay New York ‘da buluşan ikili, birlikte geçirdikleri o ilk gün, sekiz saat boyunca bilim kurgu, Stanley filmleri ve polisiyeler hakkında konuştular. Sonraki ay restoranlarda, sinemalarda, galerilerde ve parklarda günlük olarak fikir alışverişinde bulundular.

Sık aralıklarla bir araya gelerek, notlarını karşılaştırıp ve düzinelerce fikir ürettiler. Senaryo ve roman daha tamamlanmadan filmin çekimleri başladı. Kubrick filmi çekerken, Clarke romanın son kısmı üzerinde çalışıyordu ve filmin vizyona girmesinin hemen ardından roman da yayınlandı.

2001: BİR UZAY EFSANESİ – A Space Odyssey Devrimi

İlk kitabın başlangıcında, tarih öncesi çağlarda, bilinmeyen bir zaman diliminde Ay Gözcüsü, bilinçsizce varlığını sürdürmektedir. İnsana benzeyen bu ilkellerin tekrarlanan hayatları, vahşi doğayla mücadele ederek yiyecek bulma ve kabileler arası savaşlardan ibarettir. Günler bir sonraki güne uyanabilmeyi bekleyerek geçer.

İnsanlığın on binlerce yıl sürecek şafaklarının ilkinde,  Ay Gözcüsü bilinmez bir Monolit’in varlığıyla kökten değişime uğrar. Cismin yaydığı frekanslarla bu vahşi insansıların bilinçlerindeki evrimsel uyanış; yeni bir türün ve yıldızlara yolculuğun başlangıcıdır.

Olaylar, çok sonraları, insanlığın Ay’ın yüzeyinde gömülü halde bulunduğu, Satürn’e doğru güçlü bir sinyal gönderen, gizemli bir Monolit’in daha bulunmasıyla devam eder.  Hikaye “Evrende başka akıllı canlıların olup olmadığı” sorusunun peşinde koşan insanlığın, ipuçlarını takip ederek uzaydaki yaşamları bulması üzerine kuruludur.

Astronotlar David Bowman ve Frank Poole, HAL 9000 olarak adlandırılan bilgisayarın kontrolünde olan Discovery uzay gemisiyle sinyale doğru bir yolculuğa çıkarlar.

BİR UZAY EFSANESİ & HAL 9000

Reklamlar

İnsanın evrimsel gelişiminde en önemli rollerden biri, teknolojiyle birlikte gelişen “Yapay Zekâ ”lara aittir. Serinin en önemli kahramanı olan HAL 9000, uzay aracının öğrenebilir yapay zekâya sahip bilgisayarıdır.

Konuşabilen, konuşmaları anlayabilen, yüzleri tanıyabilen, dudak okuyabilen, mimikleri değerlendirebilen ve hatta sanat eserleri hakkında fikir bile yürütebilen HAL 9000, aynı zamanda iyi bir satranç oyuncusudur.

Clarke’ın bu ismi  “IBM” den yola çıkarak verdiği iddia edilir. (Alfabetik sıralamada IBM’deki harflerden birer önceki harfler kullanıldığında HAL ismine ulaşılır.)

HAL 9000’in seri boyunca geçirdiği değişim, insanlığın robotlarla ilgili en büyük endişesi olan robot – insan çatışmasını da dile getirir.

BİR UZAY EFSANESİ 2010 & 2061

Arthur C. Clarke, eserlerinde bilimsel verilere çok önem verir.  “Bir Uzay Efsanesi” serisi, her zaman Jüpiter’le ve onun uydularıyla ilgilidir. Bu nedenle Jüpiter’i incelemesi planlanan Galileo uzay aracından gelecek bulguları bekledi ve serinin bir sonraki romanını bu bulguların ışığında yazmayı düşünür. Ancak beklerken serinin gecikmesini istemediği için, 2010: Bir Uzay Efsanesi 1982 yılında ve “2061: Bir Uzay Efsanesi” 1987 yılında yayınlar. 

Hikâyeler ilkinden 9 yıl sonrasında, 2010 yılında başlar. 2001’in sonunda HAL ‘ın devreden çıkarıldığı Discovery,  Jüpiter’in doğal uydularından biri olan Io’nun etrafında sabit bir yörüngede dönmektedir. David Bowman‘dan gelen son mesaj ise “Aman tanrım burası yıldız dolu” olur. Kayıtlar tüm dünya tarafından da duyulmuştur.

Sizi uzayın derinliklerinde bir seri maceraya sürükleyecek devam kitapları akıllarda birçok soru bırakarak son efsaneye sırasını bırakır.

BİR UZAY EFSANESİ 3001: Son Odyssey

1997’de yayınlanan serinin son kitabında, ilk kitapta HAL 9000 tarafından uzay boşluğuna fırlatılan astronot Frank Poole ’un hikâyesiyle tüm sorular cevap bulur. Uzay boşluğunda hızla donarak doğal “hibernasyon”da olan Poole, yolculuğunun başlangıcından 1000 yıl sonra bulunur. 3001 yılındaki gelişmiş tıp bilimiyle hayata döndürülen Poole,  geçen zamana inanamaz, ama içinde bulunduğu duruma da ayak uydurur. Bin yıl içinde konuşulan dil bile değişmiş, hızlanmış, kelimeler kısaltmalara dönüşmüştür.

Aradan geçen bin yılda beyin ile bilgisayar arasında iletişim sağlayacak BrainCap teknolojisi geliştirilmiş,  genetik olarak geliştirilmiş türlerin yanı sıra, uzay sürücüsü, Ekvator’a yerleştirilmiş dört adet uzay asansörü gibi teknolojik gelişmeler olmuştur.

İnsanlar Jüpiter‘in uyduları olan Jovian, Ganymede ve Callisto‘ya yerleşerek koloni kurmuşlardır. 1999’da ayda bulunan Monolit’in artık tarihi bir anlamı vardır ve 2006 yılında Birleşmiş Milletler binasının önüne dikilmiştir.

Arthur C. Clarke’ın Gizemli Dünyası

Clarke’ın kitaplarında değindiği tüm bilgiler, Kraliyet Hava Kuvvetleri’nde radar eğitmeni ve teknisyeni olarak çalışması ve NASA projelerine yakından tanıklık etmesi sonucudur. Kitapların kurgusu ve içeriği için otuz yıla yakın araştırma ve gözlem yapmıştır. Eserlerinde tasvir ettiği her detay bu araştırmalarına dayanır.

Arthur C. Clarke 60 yaşından sonra sağlığının kötüleşmesi ve artık tekerlekli sandalyeye mahkum kalmasıyla bilimkurgu alanında daha üretken bir döneme girdi. Bu nedenle NASA Galileo Projesi’nin başmühendisi Gentry Lee ve Michael P. Kube-McDowell gibi yazarlarla ortak çalıştı.

Rama’yla Buluşma’nın kitabında “Ramalılar her şeyi üç kez yaparlar “der. Clarke’ın yaşamında “Üçün “ önemli bir yeri vardır. 1962 yılında yazdığı Kehanetin Tehlikesi: Hayal gücünün İflası (Hazards of Prophecy: The Failure of Imagination) adlı makalesinde üç yasa belirler:

1 – Eğer ünlü ve yaşlıca bir bilim adamı bir şeyin mümkün olduğunu söylerse neredeyse kesinlikle haklıdır. Ama aynı kişi bir şeyin imkânsız olduğunu söylerse çok büyük ihtimalle yanılıyordur.

2 – Olabilirliğin sınırlarını keşfetmenin tek yolu imkânsıza doğru biraz daha yol kat etmeyi göze almaktır.

3 – Yeterince gelişmiş teknolojinin büyüden farkı yoktur.

Arthur C. Clarke  “gizem” konularını da üç türe ayırır:

  • Bir zamanlar tamamen şaşırtıcı olan ama şimdi bilinenler.
  • Şu anda tam olarak anlaşılmayan ve gelecekte anlaşılabilecekler.
  • Hiç anlayamayacaklarımız.

Yarattığı eserlerinin hangisine bakarsanız bakın, tüm olayları bu üçlü çerçeveden incelediğini görebilirsiniz.

Yaratıcı zekânın sadece bulunduğu çağa değil, çağlar öncesine ve sonrasına nasıl etki ettiğini görmek isterseniz onun hayatına daha yakından bakmanızı tavsiye ederim.

Bilimkurgu deyince ilk akla gelen, günümüz kurgularının atası kabul edilen ve yeni baskılardaki adı “Efsane” olarak geçen bu destansı seriyi meraklıları atlamasın.

Keyifli okumalar

BİR UZAY EFSANESİ ALINTILAR

“İnsan, yalnızca o anın farkında olan hayvanlardan farklı olarak, bir geçmişe sahipti ve el yordamıyla geleceği aramaya başlamıştı.”

 “Dünya, çok azı konuşma yeteneği kazanabilecek milyonlarca sessiz gezegenden biriydi.”

“Ateşi kullanmaya başlamalarıyla teknolojinin temellerini atmış ve hayvansal kökenlerini geride bırakmışlardı. Taş yerini bronza, bronz ise demire bıraktı. Avcılığı tarım izledi. Kabileler köylere, köyler ise kasabalara dönüştü. Sözler taş, kil ve papirüs üzerine işlenen işaretler sayesinde ölümsüzleşti. Daha sonra felsefe ve dini icat etti. Gökyüzünü tanrılarla doldurdular.”

“Şimdi hayatta olan her insanın ardında otuz hayalet duruyor, çünkü ölülerin sayısı yaşayanlara göre bu orandan daha fazladır. Zamanın başlangıcından günümüze kadar Dünya gezegeninde aşağı yukarı yüz milyar insan yaşamıştır.

      Bu sayı ilginçtir, çünkü şaşılası bir rastlantıyla bizim yerel evrenimiz Samanyolu’nda yaklaşık yüz milyar yıldız vardır. Buna göre yaşayan her insan için evrende bir yıldız parlamaktadır.”

“Tüm Galakside “bilinç “ten daha değerli bir şey bulamadıklarından, onun her yerde doğması için çaba gösterdiler. Yıldız tarlalarının çiftçileri oldular; ektiler, bazen de biçtiler.”

 “Önünde, hiçbir Yıldız Çocuk ’un karşı koyamayacağı parlak bir oyuncak, bütün insanlarıyla Dünya gezegeni yüzüyordu.”

“Her şeye rağmen, bunlar bilinmeyen bir geleceğin tehdidi ve vaadiyle gölgelenen bir geçmişe aitti artık”

“Yine de, ne aradığınızı bilmediğinizde, tüm önyargıları ve kabulleri bir kenara bırakmak önemliydi…”

“Herhalde çözümsüz bir soruna en iyi çare, endişelenecek daha da büyük bir sorunun olması.”

“Tek bir başarı dünyanın kaderini değiştirebildikten sonra yüzlerce başarısızlığın hiçbir önemi yoktu”

 “Herhangi bir şoktan kurtulmanın en iyi yolu çalışmaktır.”

“Buluş ve keşif tarihinden bir şey öğrendiysek, o da uzun vadede en cüretkâr kehanetlerin gülünç derecede muhafazakâr görünmesidir.”

“İletişim yöntemleri daha mükemmel hale geldikçe, içeriği daha önemsiz, bayağı ve can sıkıcı gibi görünüyordu.”

“Evren sadece hayal ettiğimizden garip değil; hayal edebileceğimizden daha garip.”

“İnsan yapısı tüm planlar, doğanın, kaderin ya da evrenin ardındaki güçlere, artık ne derseniz onun, insafsız düzeltmelerine karşı savunmasızdı.”

“Zeka ve makine arasındaki çekişme ancak tamamen ortak bir yaşamın getirdiği sonsuz ateşkes ile çözülebilirdi.”

“Hayattaki en önemli şeyler kazara olur.”

“Birileri bir zamanlar, ‘Uzayda insan dehşete düşebilir ama endişelenemez’ demişti. Bu kesinlikle doğruydu.”

BİR UZAY EFSANESİ KİTAPLARININ KÜNYESİ:

Adı:  2001: Bir Uzay Efsanesi

Sayfa: 365

İlk Baskı: 1968

2010: Bir Uzay Efsanesi

Sayfa: 282

İlk Baskı: 1982

Adı:  2061: Bir Uzay Efsanesi

Sayfa: 302

İlk Baskı: 1987

Adı:  3001: Son Efsane

Sayfa: 299

İlk Baskı: 1997

Yazar: Arthur C. Clarke

Tür: Bilim-Kurgu, Edebiyat, Roman

Basım: İthaki Yayınları

 

Bir cevap

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

error: Content is protected !!